Şirketlere baktığımızda en büyük sıkıntılardan birisi, insanların birbiri ile sağlıklı iletişim kuramamasından kaynaklanıyor. Sağlıklı iletişim kurmak için çok temel bazı yetkinliklerimizi iyi düzeyde ve farkındalıkla kullanmalıyız; Saygı, dinleme, anlama, empati, takdir, yüreklendirme, geri besleme gibi.
Bence bu yetkinliklerden en önemlisi belki de sağlıklı iletişimin kapısı; “İnsana saygı”. İçinde, “insana saygı” olmayan iletişim, çok uğultulu bir yerde telefon ile konuşmaktan pek farklı değil. Karşı tarafı tam anlamıyla duymadığımız için aslında hiç bir zaman onu gerçekten anlayamamak gibi bir durum.
Saygı, karşı tarafınızdaki insanın da sizin kadar değerli olduğunun farkında olmak ve onu herşeyi ile kabul etmektir. Kabul etmek onaylamak anlamına gelmiyor, sadece karşınızda ki kişiyi farklılıkları ile ön yargısız bir şekilde kabullenmek anlamına geliyor.
Her insan içinde bulunduğu durum, koşullar, sahip olduğu deneyimler nedeni ile farklı görüntü, davranış ve düşünceye sahip olabilir. Saygı bunun farkında olup, karşımızda ki kişinin kendine özgün olduğunu ve bizimle ya da herhangi biri ile aynı olmadığını ve olmak zorunda olmadığını farketmek ve de bu durumu içtenlikle kabul etmektir.
Tabii bunu başarabilmek için öncelikle insanın kendisine saygı duyması gerekiyor. İnsan kendisine nasıl saygı duyar? Bu çok güçlü bir soru. Cevaplamaya başlarken öncelikle şunu farkettim. İnsana mı saygı duyuyoruz? Yoksa insanda gördüğümüz bir değere mi?
İnsana saygı duymak aslında insanları sahip oldukları herşey ile bütün olarak kabul etmek anlamına geliyor. Peki gerçek hayattaki tecrübemiz nasıl?; Kime saygı duyuyorsunuz? diye sorduğumuzda çoğu zaman belirli kişilerin ya da belirli koşullara sahip kişilerin isimleri ve ya konumları sayılıyor.
Kimimiz ünlü bir bilim adamının adını veriyoruz, kimimiz ise büyük bir sanatçının ya da devlet adamının. Bazen bir aile büyüğünün, bazen bize iyiliği dokunmuş bir tanıdığımızın. Bu kişilere neden saygı duyulduğu sorulduğunda; çok zeki, çok başarılı, çok iyi, çok karizmatik gibi bazı değer kelimelerini duyuyoruz.
Sanırım temel sıkıntı burada insana değil, sahip olduğu bir değere saygı duyuyoruz. Bu durum koşullu bir saygıya dönüşüyor; “Saygı duymam için, o kişide benim saygı duyacağım bir değerin öne çıkıyor olması gerekli.”, gibi bir koşul oluşturmuş oluyoruz. Peki o kişide bizim saygı duyacağımız o değer bize göre ön plana çıkmıyor ise ne olacak? Saygı duymayacak mıyız?
Bu durumun tersi de geçerli. O zaman karşımızdaki kişide bize saygı duymak için kendi kriterlerindeki değeri bizde sorgulayacak, “Bence zeki değil” geç, “Bana göre güzel değil” geç, “İşi çok sıradan” geç, “Çok tecrübesiz” geç, “Yeni mezun” geç, “Ünlü değil” geç, “Zengin değil” geç, “Güçlü değil” geç. Eeee nasıl olacak bu iş?
İşin daha da vahimi, hal bu olunca kendimize de bütünsel olarak değil, tek değer odaklı bir saygı filtresi ile bakıyoruz. Saygı duyduğumuz değeri kendimizde görüyor isek herşey yolunda ama bu değerin kendimizde eksik olduğuna inanıyorsak, vay halimize.
Tüm bunlara baktığımızda kendine ve karşısındakine saygı kavramının belki de yeniden düşünülmesi gerekiyor. Hergün onlarca farklı insan ile birlikte çalışıyoruz. Saygı bir kap demiştimı, sağlıklı iletişime açılan. Saygının olmadığı bir yerde sağlıklı iletişimden bahsetmenin anlamı bile pek yok.
Karşımızdaki kişiye saygı duymak için o kişide bizim için önemli bir değer olmasına gerek olmamalı. İnsana, insan olduğu için saygı duymalıyız. Saygı, değere değil, insana saygıya dönüştüğü an gerçek anlamda dinleme, anlama, empati, güven oluşacak ve ancak o zaman insanlar birbirini gerçekten anlayacak. Gerçek anlamda iletişim ancak o zaman oluşacak.
Diğer bir taraftan aslında bir insana sadece kendisi olduğu için saygı duymak, belki de ona tüm yaşamı boyunca verilebilecek en büyük armağandır. Bir düşünsenize, sadece siz olduğunuz için kıyaslanmadan, yargılanmadan saygı duyulduğunuzu. Herkesin size saygın bir insana davranılması gerektiği gibi davrandığını. Aynı ortamda herkesin birbirine saygı duyduğunu ve iletişimin güçlü bir saygı çerçevesinde sürdürüldüğünü.
Peki bu söylediklerimi yapmak çok mu zor? Uzaya giden, atomu bölen, senfoniler besteleyen, hastalıkları iyileştiren biz insanlar için, çokta zor olmasa gerek…