Yakın zamanda aramıza yeni bir kişi daha eklendi. Biraz daha büyüdük, zenginleştik. Biraz daha güçlendik. Sanki hep bizimleymiş gibi çok hızla uyumlandık. Onu da yanımıza alıp, hemen yolumuzda yürümeye devam ettik. Sonra düşündüm. Bu uyum nasıl bu kadar hızlı oldu diye?
Yani bir takıma ne zaman yeni bir insan gelse, takımda mutlaka değişimler olur, hareketlenmeler olur. Yeni gelen kişi için bir yer açılması gerekir. Ve bunun için herkesin olduğu yeri biraz değiştirip, bir alan yaratmak adına birşeyler yapması lazımdır.
Bu sürecin yüksek uyum ile yaşanması için herkesin belirli yetkinliklerini çok iyi kullanması gerekiyor. Aslında bu yetkinliğe çok küçük yaşlardan beri sahibiz. Sokakta oynarken, mahallemize yeni taşınan komşunun çocuğu gelir. Bir bakmışız o da bir şekilde oyuna dahil olmuş. Sonra kısa zamanda en yakın arkadaşımız olur. Sanki yıllardır birlikte büyümüşüz hissiyle oynar bizimle ve oyunun vazgeçilmezi olup çıkıverir birden.
Çocuklar bu süreci çok yüksek başarı ile yürütürler. Çünkü: esneklerdir, değişime, yenileğe açıklardır. Amaçları oyunu daha kalabalık ve daha büyük bir çoşku ile oynamaktır. Daha çok arkadaş edinmek, yeni oyunlar öğrenmektir. Kafalarının arkası temizdir, tüm güzel niyetleri ile bir birlerine kucak açarlar. Çok temel bir değeri paylaşırlar “oyun oynamak”. Sevecenlerdir. Yeni gelen de, orada olan da bir birine doğru bir adım atar.
Kendi sürecimize baktığımda, aslında çocukluğumuzda yaşadığım bu süreci gördüm. Hepimiz bu oyunu daha da kalabalık olarak oynamak, birbirimize yeni şeyler öğretmek, birbirimizden yeni şeyler öğrenmek için çok hevesliydik. İnsan olarak birbirimize değer veriyorduk. Bir sevgi bağı vardı aramızda.
Birlikte daha güçlü olduğumuzu, farklı olmanın bir zenginlik olduğunu biliyorduk. Hepimizin çok iyi olduğu alanlar vardı. Ve herkes yeri geldiğinde geride durmayı biliyordu. Birimizin başarısının, takımın başarısı olduğunun çok farkındaydık. Başarılarımız bir birimizi gururlandırıyordu. Herkes kendi potansiyelinin en iyisi olmaya çalışıyor, ortak amaç için elinden gelenin en iyisini ortaya koyuyordu.
En önemlisi; “Takımın en iyisi olmaya değil, takım için en iyisi olmaya” çalışıyorduk ve bence bu çok mühimdi. Konuşmalarda, tutumlarda, davranışlarda ve en temel değerlerde “Ben” ler değil “Biz” ler konuşuyordu.
Sonra düşündüm, tüm başarılı sistemlerde bu kültür vardı. Bir yapbozun parçası gibi: herkesin özgün ve değerli olduğu, her parçanın bir diğerinin yerine oturması için birazcık sağa sola çekilip alan açtığı, parçaların birleşerek tamamlandıkları sistemler başarılıydı.
Sonuçta her takımın ya da şirketin ulaşmak istediği bir vizyonu var. Ve bu vizyona ancak büyük bir uyum ile gidilebilir. Uyum için her bir takım üyesinin uyuma hevesli olması gerekir. Bunun için de kendi başarısına değil takımın başarısına odaklanması çok önemlidir.
Diğer taraftan bu uyum çok keyifli ve konforlu birşey. Huzurlu bir ailenin içinde yaşadığınız güveni, işinizde de yaşamanın hissi, gerçekten çok önemli. Dışarıda bir çok belirsizlik, risk varken, güvendiğiniz, değer verdiğiniz insanlarla bir takım olmak çok büyük bir güç.
Tüm bu yazdıklarıma baktığımda iyi bir takım olmanın en temel sırrı, kendimizin ve davranışlarımızın hep farkında olmak ve her adımımızda kendimize hep şu soruyu sormak olabilir; “Benim” için mi ?, “Bizim” için mi?
Nice güzel insanlarla yolların kesişmesi ve daha da tamamlanmak dileğiyle…