“Avustralya’nın keşfinden önce, Eski Dünya’da, bütün kuğuların beyaz olduğuna inanılırmış, görünüşe göre bu şüphe götürmez kanının dayanağı gözlemsel delillerdi. Oysa tek bir siyah kuğu, milyonlarca beyaz kuğunun binlerce yıldır teyit etmiş olduğu genel bir kanıyı geçersiz kılabilir. Bunun için tek bir siyah kuğu yeterlidir.” Diye başlıyor, Nassim Nicholas Taleb’ in müthiş kitabı “Siyah Kuğu”
Siyah kuğu bir metafor. Kimsenin aklına gelmeyen, ihtimal bile vermediği hatta ihtimaller içinde saymadığı ama gerçekleşen olayları “siyah kuğu” olarak adlandırıyor Nassim Nicholas Taleb. Böyle olaylar olduğundaysa ansızlığı sebebiyle etkisi çok büyük oluyor. Ve çok ilginç bir şekilde insanlar bu tür olaylar olduktan sonra olayı daha rastlantısal ve öngörülebilir kılmak için birçok açıklama yapmaya başlıyorlar.
Ana fikir, bir olayın daha önce olmaması ya da gözlemlenmemiş olması hiç olmayacağı ya da olmadığı anlamına gelmiyor. Sadece o güne kadar olanlardan ya da gözlemlenenlerden yola çıkarak geleceği öngörmenin eksik bir tahmin olacağı anlatılıyor kitapta. Bir şeyin henüz meydana gelmemiş olması, birileri tarafından keşfedilmemiş olması, ihtimaller içinde olmadığı anlamına gelmiyor sonuç olarak.
İhtimal dışında tutulan ama gerçekleşen ve çok büyük etkiler yaratan, internetin yaygınlaşmasından, savaşlara, teknolojik devrimlerden, salgın hastalıklara kadar her alanda böyle Siyah Kuğu olarak nitelendirilecek olaylar var. Bu olaylar olumlu yönde olabileceği gibi; yeni teknolojiler, moda akımları, bir kitabın satışı vb., olumsuz yönde de olabiliyor salgın hastalıklar, ekonomik buhranlar, savaşlar vb.
Peki neden bu olayları öngöremiyoruz? Çok sevdiğim bir eğitmen “İnsanlar bir konuyu duyunca artık o konuyu bildiklerini sanıyorlar.” Demişti. Öncelikle bir konuyla ilgili sağlıklı öngörü yapabilmek için gerçekten o konuyla ilgili her şeyi bilmediğimizi, her zaman yeni bir şey öğrenebileceğimizi kabul etmek gerekiyor. Bir konuyu gerçekten “Bilmek” çok zor bir olgu. Socrates’in “Tek bildiğim hiçbir şey bilmediğimdir.” Demesi, bir konuda gerçekten bilgi sahibi olmanın zorluğunu çok net ortaya koyuyor aslında. İnsanın yeni bir şeyler öğrenmesi için önce cahilliğini kabul etmesi gerekiyor.
Sonra çok boyutlu düşünmek gerekiyor. Olayları bütünsel olarak irdelemek. Empati kurmak. Tek dünyayı, kendi dünyamız sanmadan, sebep sonuç ilişkilerini nötr ve bütünsel olarak ele almak gerekiyor.
Bu durumla ilgili kitapta çok güzel bir örnek var; Yılbaşında kesilmek üzere beslenen bir hindinin kamerasından yıl sonuna kadar kendisini besleyen kasap oldukça iyi niyetli bir insan ve her gün ona su ve yiyecek veriyor. Ve yeni yıl geldiğinde hindi yenilmek üzere kesiliyor. Hindi açısından tam bir Siyah Kuğu olayı. Oysa ki kasap için beklenmedik bir durum yok. Yani “siyah kuğu” olaylarla ilgili “beklentimize” göre meydana gelen bir durum. Hayatta neyi beklememiz gerektiğini iyi anlamak gerekiyor.
Olaylara sadece kendi kameramızdan baktığımızda, nötr olma özelliğimizi yitirdiğimizde olumlu ya da olumsuz Siyah Kuğu olaylarına kör kalıyoruz.
Dünyayı etkileyen olayları çok az insanın tahmin etmesinden yola çıkarak, Siyah Kuğu niteliğindeki olayları çok az insanın öngörebildiğini söylemek mümkün. Olanı olduğu gibi görebilme yetkinliğimizin azlığı aslında problem. Taleb, “Egonu okşayacak işaretler aramaya ihtiyaç duymadan, dünyaya bakabilmek.” olarak tanımlıyor bu yetkinliği.
Neredeyse her gün, hayatın her alanında günlerimizi belirsizlikle başa çıkmaya çalışarak geçiriyoruz. Ama sadece beyaz kuğuların yarattığı belirsizliği yönetmek üzerine planlar yapıyoruz. Oysa ki bir gün siyah bir kuğu beliriyor gökyüzünde ve tüm ezberleri bozuyor. Hazırlıksız yakalanıyoruz. Bazen ısrarla “Bu bir kuğu değil, ördek olabilir.” diyoruz. Tüm bunları düşündüğümde, “Acaba belirsizlik o kadar da belirsiz değil mi?” sorusu geliyor aklıma. Gözümüze taktığımız filtreler mi engelliyor görmemizi? Gerek bir fırsatı görmek için gerekse riskleri analiz etmek için biraz daha objektif olmak, olaylara birçok kameradan bakmak gerekiyor.
Belki de “Çirkin Ördek Yavrusu” masalındaki gibi çerçevelerimizden dolayı, kuğuya ördek demekte ısrar ediyoruzdur, tüm gerçekliğiyle “Siyah Kuğu” etrafımız da dolaşırken…