Kolay Olsaydı Herkes Yapardı

Charlie Chaplin, Einstein ile yaptığı bir konuşmasında şöyle demiş;

“İnsanlar beni anladıkları için tezahürat ediyor, seni ise anlamadıkları için.”

Yukarıdaki cümle, iki tezatlığın aynı sonucu yaratması üzerine söylenmiş en güzel sözlerden birisi bence: Anlaşılan ve anlaşılamayanın tezahürat alması.

Tezahürat almak yani alkışlanılacak kadar beğenilmek, çağımızda birçok farklı şekilde (Markalaşmak, fenomen olmak, ikonlaşmak vb. gibi.) karşımıza çıkan bir kavram.

Yapılan anketlerde çoğu şirkette hem yöneticilerin hem de çalışanların kurumda en çok görmek istedikleri değerlerden biri “marka olmak”. Sosyal medya hesaplarının odak noktası fenomen ya da ikon olabilmek. Peki istekler bu yöndeyken neden vasatlık yaşanıyor? Vasat kelime anlamı olarak; sıradan olan, ortalama olan anlamına geliyor. Marka ya da fenomen olmak isteyen şirketler, bireyler neden vasatlık girdabına düşüyor?

Eğer tezahürat alacak kadar beğenilmenin formülü şöyle ise; Ya insanlara “benden” hissi verecek kadar anlaşılır ve yakın olmalısınız, ya da “aklının almayacağı” kadar uzak ve hayranlık verici.” O zaman şu çıkarımı yapmak mümkün olabilir belki de, formülü tutturamayınca vasatlık gerçekleşiyor. Yani “arada kalanlardan” olmak; Ne tam olarak “benden” hissi veren ne de aklın almayacağı hayranlığı içeremeyen, o sıradanlık durumu.

Peki vasat olmamanın sırrı ne?

Vasat olan her şeyi geride bırakmak; vasat düşünmemek, vasat tercihler yapmamak, vasat ürün üretmemek, vasat hizmet vermemek, vasat çalışmamak vb.

İnsanları gerçekten anlamak ve onlara “benden” hissini vermek de, aklın alamayacağını bulup hayranlık uyandırmak da, ciddi anlamda çok zor bir iş ve efor gerektiriyor.

Elbette zor olmalı çünkü kolay olsaydı herkes yapardı.

Bir düşünsenize çok az emek harcayarak insanların “Tam da istediğim gibi beni çok iyi anlamış.” dediği bir ürün yaratmak ya da “Bunu nasıl düşündü aklım almıyor.” dediği bir fikirle karşılarına çıkmak kolay olsaydı neden bazı insanlar vasat ürün ya da fikirlerle dolaşmayı tercih etsinler ki.

Sanırım vasatlık girdabındaki en önemli parametre “Vasat olmamayı ne kadar istiyorum?” sorusunda yatıyor. İsteğimiz, “Adanacak kadar çok mu, yoksa zayıf bir dilek gibi cılız mı?”. Bu sorunun cevabını fark etmek çok önemli. Bir taraftan ezber bozmayı, fark yaratmayı isterken diğer taraftan vasat sonuçlar doğuracak yöntemler ve davranışlar izleyebiliyoruz. Burada garip bir ikilem yaşanıyor.

Adanacak kadar istemenin nasıl bir şey olduğunu anlatan çok sevdiğim bir hikaye var;

Platon ile bir öğrencisi sohbet ediyormuş. Öğrencisi Platon’ a:

–         “Nasıl bilge ve tevazu sahibi bir insan olurum?” diye sormuş.

Platon öğrencisine:

–         “Beni takip et” diyerek denize doğru yürümeye başlamış.

Su omuz hizalarına gelince, öğrenciyi hızlıca suyun altına doğru batırmış. Çocuk nefessiz kalıp çırpınmaya başlayınca, çocuğu hızlıca geri çekmiş. Nefes nefese kalan öğrenci:

–         “Ne yapıyorsun beni öldürmeye mi çalışıyorsun?” diye sorduğunda,

Platon gülümseyerek;

–         “Hayır, niyetim bu olsaydı kafanı sudan çıkartmazdım.” diyerek cevap vermiş ve devam etmiş;

–         “Bilgelik ve tevazu değerlerine sahip olmayı, ne zaman ki suyun altında kaldığında nefes almayı istediğin kadar istersin; işte o zaman, onlara gerçekten sahip olursun.”

Bu hikaye ilk duyduğumda bana istediğimiz bir hedefe ulaşamama sebebimizin yeterince istemediğimiz yani adanmış olmamamızdan kaynaklandığını fark ettirmişti. O zaman buradan yola çıkarak vasatlığın bir seçim olduğunu söylemek mümkün. Çünkü eğer ezber bozan bir noktaya ulaşmayı bu hikayedeki örnek gibi, “suyun altındayken nefes almayı istediğimiz kadar” istersek hayallerimizin önüne hiçbir engelin ve bahanenin geçmeyeceğine inanıyorum. Çünkü buna izin vermeyiz, bir yolunu bulup devam ederiz.

Şimdi belki de metaforik anlamda tezahürat almayı çok istediğimiz bir konuda vasatlık bariyerini aşmak ve engelleri aşarak, bahaneler bulmamak adına gerçek anlamda bir çaba göstermek güzel olabilir.

Hayatınızda çok istediğiniz ama vazgeçmek üzere olduğunuz ezber bozacak, fark yaratacak hedeflerinize şöyle bir bakın. Sizce gerçekten adanmış bir insanın gösterebileceği tüm çabayı gösterdiniz mi? Yoksa aslında yapılabilecek yeni bir çok şey mi farkediyorsunuz ? Güzel bir hafta sonu dilerim.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir